29 Aralık 2011 Perşembe

Second Hand Dildo

A second hand dildo
I am
Pleased an asshole
For a long time
Amd sold away

Assholes will need more pleasure
Once done
As a dildo I am
Sold without regret

No worries
I have no soul or feelings
So next one to owe me
Show me the target

Wipe me and
Cleanse my sins
Polish me and use me
No worries of infection
Use me to your heart's content
And dispose me i don't mind
There will allways be
Assholes arround...

28 Kasım 2011 Pazartesi

Anime Bahane, Muhabbet Sahaneymis...

Göteborg'a tasinali 3,5 ay oldu ve sanirim ilk dersimi aldim :D

Yalniz yapilan hic birseyden tad alamiyor insan.. en azindan ben öyleymisim. Bunu ogrendim.

Dun aksam Detective Conan isimli animeyi izliyordum. Aslinda animeyi cok sevdim... 600 kusur bolum olmasi da benim icin harika... uzun bi sure boslugu doldurcak bir anime... One piece, naruto, bleach gibi cok uzun serilerden sonra iyi geldi ama iste bir seyler eksik.

Izlerken yanimda sigara icen mert ve ayse yok, cikolatali ve findikli kurabiye almistim cayin yanina... anasini satiyim lezzetli ama bayiyo... beraber yemedikten sonra her sey cok yavan geliyor. Olsalar yanimda soyle bi ona uzatsam bi digerine uzatsam :D...

Sonra tam en heyecanli yerinede yanima gelip suratima bakarak baww layan Luxor yok. Genelde onun yerine oturunca suratima ozel olarak usenmeden bir saat bagirabilir. Sesi de masallah miyavlamaktan cok bawww waaaaww tarzi ciktii icin "baww" lamak olarak adlandiriyorum :D

Sloganlarimi yaziyorum oyleyse... "yalnizsan her yer ayni" ve "paylasinca artan tad" :D

Gecen aksam da endacigim eski blog gunlerimizden dem vurdugu icin icimde bir seyler yazma istegi yeniden filizlendi.

Neticede yavan kurabiye ve ya yalniz izlenen anime gibi yasadiklarini da paylasmazsan hic bir anlami yok anasini satiyim.

Ya da gecen hafta cumartesi gunu In Flames konserine gittim. Alt gruplardan birisi de Trivium'du. Ikisini de cok severim ama tek basima normalde alabilecegim zevkin %1 ini bile alamadim.... Bari daha sonra burada paylasayim :D

Meshur bir deney var "Cat in the Box" (Kutudaki kedi) diye. Kediyi bir kutuya kapatiyorlar. Ve kimse kutuyu acmazsa icinde kedi varmidir yoksa yokmudur diye kimse kesin olarak bir sey soyleyemiyor. Biraz felsefi bir konu ... sictigi noktalar var... mesela kimse gormese de kedinin varoldugu gercegini degistirmiyor bu ama benim anlatmak istedigim kutumu acmazsam neler olup bittigini kimse bilmiyecek... o zaman da bu kadar seyi yapmanin hicbir anlami kalmiyacak.

Bu arada belirteyim kutumda buyuk hissediyorum ona gore:D








7 Nisan 2011 Perşembe

Azerbayjan Televizyası




Uçağa bindiğimde çok yoğun bir koku vardı, ayak, koltuk altı ve apış arası karışımı burun direğini titreten bir koku vardı.Tabi ki, insan ilk olarak suçlama eğiliminde oluyor. Temizlikleri ile ilgili küfürler geçiriyordum aklımdan fakat sonradan yanıldığımı anladım. Problem uçağın havalandırma sistemindeydi. 250 kişiyi havalandırması olmayan daracık bir odaya koyarsanız aynı kokuyu elde etmek kaçınılmazdır. Önyargılarıma küfür edip yerime doğru yöneldim.

İlk komedi yerime oturanları bulduğumda başladı. Cam kenarı olan koltuğuma oturmuş adam elindeki bilette D yazmasına ramen F koltuğunun kendisine ait olduğunu idda ediyordu. Geç allahından bul diyip daha fazla üstelemedim.İyi ki de üstelememişim çünkü aramıza, yani E koluğuna, oturan adam kelimenin tam anlamıyla bir Hayvandı. Gece 01:00 civarı dağıtılan yemekten bizim sırada bir tek o almıştı. İyi ki cam kenarına oturmamışım yoksa felaket sıkışırdım. E koltuğundaki adam hayatında ilk defa yemek yermiş gibi yiyiyordu. Elleri kolları sürekli bana ve diğer koltuktaki adama çarpıyordu. Ben kendimi koridora doğru yaslayarak bu eziyetten kurtuldum. Ama cam kenarındaki heralde yarım saat cama yapışmıştır. En kötü yanı da adamın bir deve gibi şapırdatarak yemek yemesiydi. Nefret ederim. Ama bunu da uçakta dağıtılan kulaklığı kulağıma takıp radyonun sesini fulleyerek çözdüm.

İtiraf etmeliyim ki uçaktaki manzara biraz sinir etti beni. Çünkü kimseye saygı göstermeyen, herkesin kendini düşündüğü insan gruplarından nefret ederim. Uçakta da öyle bir hava vardı. Örneğin uçak durduğunda valizleri tepedeki raflardan almak için yaşanan izdiham. Resmen birbirlerini ezdiler.

Ama uçaktan inebildiğim anda nedense işler değişti. Hava alanı çok modern sayılamaz ama pis değildi. Kendi çapında bir düzeni de mevcuttu. Pasaport kontrol'e ve vize almaya gittiğimde nedense herkes yardım etme isteği duydu. Arap ülkelerindeki deneyimlerimden dolayı biraz tedirgin oldum. Rüşvet isteyeceklerini düşünmüştüm. Görevlinin biri vize formumu doldurdu, vize işleriyle ilgilenip pasaportumu çok kısa bir zamanda geri verdi. Ben 10Manat hazırlamıştım. Ama hiç para istemedi ya da ima etmedi. Daha sonra nedense beni diğer yabancıların beklediği kuyrukta bekletmediler ve doğrudan geçtim. Çok uzun sürdüğü söylenen vize işlemini çok kısa zamanda halletmiş oldum. Hava alanındaki herkes güler yüzlü ve cana yakındı :D Orada moralim yerine geldi.

Hava alanından çıkınca taksiye bindim, çok cana yakın bir bir taksiciydi. Yol boyunca muhabbet ede ede otele geldik. Yanlız taksi olayı biraz pahalı ya da ben acemilikle kazıklanıyorum çünkü hava alanınından otele türk parası ile 80 TL tuttu.

Otelde ilgimi çeken hemen kapısının karşısında MADO olmasıydı. İnsan yabancı yerlerde keni ülkesinden birşeyler gördümü mutlu oluyor....

Otel butik tarzında sanırım. Temiz ama küçük. Odaları gayet konforlu. Yeri de çok merkezi, Bakü'nün taksiminde diyebilirim.

Sabah kalkıp işe gitmek için yola çıktım. Yollarda insanlar gerçekten modern. Şehirde "Rusya" havası yok değil. Binalar caddeler gerçekten çok güzel. Bir erkek olduğum için bekleneni söyliyim :D : Şu ana kadar gördüğüm kızlar gerçekten gayet güzel :D...

Çalıştığım yer biraz şehrin dışında. Şehir dışı da yeni yapılmış büyük apartmanlardan oluşuyor. Bizdeki beylikdüzü'ne çok benziyor. Büyük binalardan birisi de Azercell yani burada iş yapacağım operatör.

Taksilerin büyük bir çoğunluğu bizdeki murat 124'e benzeyen lada :D.. Radyoda dinlediklerim de gerçekten çok komik. Bir tanesi şöyle: "Her şeyin tezesi, dostun köhnesi makbuldur". Köhne burda eski ama yıllanmış bir eski anlamaında kullanılıyor. Güzel anlam yani. Bizdeki anlamı ise gayet kötü o yüzden komik oluyor. BU arada bu slogan "Hyundai" firmasına ait :D... "Köhne Hyundai'ınızı zekatın, yennisini apartın" :D:D:D eskiyi getir yeniyi götürün garip bir versiyonu...

Gelişmelerle Baküden bildiriyor olucam :D ...

8 Aralık 2010 Çarşamba

Egypt Chronicles Episode 2 - Suudi Portre

Gördüklerim karşısında şok olarak burada tarihe not düşmek istiyorum çünkü bu saçmalıktan belki akıllanıp vazgeçebilirler!!!! Yani umarım...

Kahirenin City Stars adında bizdeki Cevahir AVM'ye benziyen alışveriş merkezinde sinema için kuyruk bekliyordum dün gece (07.12.2010) Due Date isimli film için.

Yanımda da klasik beyaz entarili bir Sudi duruyordu. Genellikle dünya görüşlerimiz zıtlıktan öte farklı gezegenlerden geldiği için sudilere karşı pek oralı olmuyorum.

Zaman geçirmeye çalışırken uzaktan başka bir Sudi'nin geldiini gördüm. Zaten ağır arap usulü 1 kilometreden sanki başka kimse yokmuş gibi bağırmaya başlarlar...klasiktir...burda problem yok...

Yanyana geldiklerinde sarıldılar hasretle ve o da ne!!!!!! burunlarıyla koklaşmaya başladılar !!!!! şok durumdayım. Yani normalde bir çiftin yatmadan önceki romantik yastık sohbetine benziyor ama kıyafet ve adamların tipleri itibariyle iğrenç...


Ben: (Sesim hafif incelerek ...) Siktiiiir bu ne laaaaan ....

Yani hiç tahmin etmediim için... Şok geçirdim... Ama inanın bana o kıyafetlerin içinde o poz akılalmaz derecede çirkin... Sonradan buralı arkadaşlardan örendiğim kadarıyla bu onların selamlaşma biçimiymiş... Ne diyim umarım en kısa zamanda akılları başlarına gelir.( Şoktan dolayı fotoğraflarını çekemedim.... Ama internetten benzer pozlar buldum :D:D)

Daha sonra da el ele tutuşup bilet kuyruğuna girdiler... Benim de seansım geldi ve yanlarından bir daha görmemeyi umut ederek ayrıldım.

Bu arada naçizane bir karakter tahlili yapmak istiyorum. Bu durum ülkelerinde kadınları bilezik ve ya ziynet eşyası gibi kilit altına alıp sadece erkek ortamında büyümelerinden kaynaklanıyor bence.... Normalde kadınlarla yaşamaları gereken şeyleri erkek erkeğe yaşamak normal hale gelmiş... Yani eşcinsel de değiller... öyleolsa yine anlarım... kendi tercihleri ama böyle psikolojik bir buhran ve arada kalmışlık her hallerinden anlaşılıyor... Güzel ülkem de bu hale gelip çocuklar böyle bir ortamda büyüyecekse... Buna karşı gelmek için var gücümle savaşmaya karar verdim....

6 Aralık 2010 Pazartesi

Pussy Shaped Flowers

Around me
Trying to escape hollowness
Putting some more fence
In the land of common nonsense
Alone and again,
I am smelling Pussy shaped flowers.

30 Kasım 2010 Salı

Egypt Chronicles Episode 2 - " Sex Normal Turkey?"

İşim gereği gittiğim ülkelerde genelde arabayı kendim kullanmayı tercih ediyorum. İnsan daha özgür oluyor. İstediğin zaman istediğin yere bir başkasını ailesinden ayırmak ya da boş zamanını çalmak zorunda kalmadan gidebiliyorsun.Ama Mısır bu tercihlerin dışında kalıyor. Burda şoför istedim. Halen de şöför kullanıyorum. Geçtiğimiz iki ayda mısırlı bir şöför olmasına ramen yaptığımız 50 kaza bu tercihimi doğrular nitelikte. Kazalar burda günlük yaşamın bir parçası :D ve hiç rahatsız oluyor gibi bir halleri yok.

İstanbulda köprü trafiğinde genellikle üç şeridi 4 lerler ama bu esnada trafik yavaştır. Burada ise 2 şeridi 4 lüyorlar ve trafik hiç değilse 90km/s ile akıyor :D aslında felaket cevherler var burada harcanıyorlar. Bi el verseler şöförümün deyimiyle ne ralliciler çıkar. O öyle dediğinde ben de Hatta Formüla 1, hatta hatta 2 ... 3.... demiştim zevkten kırılmıştı :D


Pazartesi (29.11.2010) akşamı işten eve dönerken ise yaşadığım ve muhtemelen yaşıyacağım trafik kazalarının en komiği geldi başıma ... şöyle ki bize çarpan aracın şoförü yoktu!!! :D
Yeni kahire denen yeni ve şehir planı ile yapılmaya çalışılan ve kahireden gerçekten de daha düzenli olan semtte bulunan GSM operatöründe şöförümü bekliyordum ve daracık yola sağlı sollu park etmiş arabaları görünce içimden geçirdim:

" Ya bu adamlar kıl payı nasıl geçebiliyolar bu hızda. Bu kadar mı salak olunur arkadaş, azıcık dokunsa zaten anlamığım dilde birbirinizi yemeye başlıyacaksınız ve yol kapanıcak. Zaten 2 saat trafikte duruyorum bi de bunun için bekliyicem".


Derken Adel(Şöför) geldi. Siyah bir mitsubishi lancer ı var. Atladım yanına ve gitmeye başladık. İleride gözüme sigarasını yakan çok çirkin bir adam takıldı ve biraz keyif yapmak istediğinden olsa gerek arkasındaki siyah toyotaya yaslandı. Fakat toyotanın sahibi zeki arkadaş el frenini çekmediği için araba hareket etmeye başladı. Çok az da olsa yol aşağı doğru eğimli olduğu için araba hafiften bize doğru hızlanmaya başladı devamını aynen aktarıyorum:

Adel: Ula, ula, şerrefsiz ittirdin ya arabayı bize doğru..
Ben: Adel napcaz inip durduralım tehlike yaratcak.
Adel: Bişey olmaz ya ben geri geri gidip kaçarım bu da sağdaki yada soldaki arabalardan birine çarpar. (Mantığa bak :D)
Ben: Olum öyle şey mi olur. Dur da inip durduralım.
Adel:
Le le le le (Arapçada" yo yo" ya da "gerek yok" demek :D)
Ben:iyi sen bilirsin (Umrumda deil hakkaten de :D)
Geri vitese atıp gitmeye başlıyoruz.
Adel:
Sağdaki mercedes sıçtı.(Hayvan gibi gülüyor bu esnada)
Ben: Adel sanki direk bize doğru geliyo
Adel: Le le bak kaycak şimdi sağa.
Ben:
Adel bak arkadakiler yaklaşıyo kaçamıyacaz.

Bu sırada arkamızdaki arabanın dibine gelip durduk. Bu arada bize doğru gelen araba da iyice hızını aldı.
Adel: Dur ben bi inip durdurayım.
Ben: Hay senin ağzına sıçıyım be adam (Anlamadı tabi türkçe söyledim :D)

Adel arabadan inip öne doğru koştu. Ben de çıktım bi yandan ama bulaşmak istemiyorum... Kendini herkül gibi gördüğü için önce bi arabanın önünde dümdüz durdu. Sanki araba ondan korkup durucak. Sonra araba yaklaşınca yana sıçrayıp arabayı kaçırdı. Yetişebilmek için arkasından koşup aynasına sarıldı ama bu defa da ayakları dolanıp yere düştü ben tabi altıma sıçtım gülmekten :D Araba geldii bam diye burundan bizimkine girdi. Arkasından da ağzı yüzü bile kum olmuş Adel geldi.

Adel: Mistır neden önüne geçip durdurmadın arabayı.(Salağa bak :D)
Ben: Olum ben sana demedim mi baştan durduralım diye önüne geçip sıkışıyım mı?
Adel: Ama mistır şimdi nolcak?
Ben:Nolcaksa olcak napalım kimse sahibi arabanın gelsin.

Tabi Adel şiddetle karşı çıktı :D çünkü bu ülkenin adalet mekanizması hakkında çok tecrübeli :D. Hemen arabayı geldiği yere kadar ittirip yolu açtık. Sonrada arabaya atladığımız gibi topukladık. Aslında ben o arabayla bir fotoğraf çekilmek istemiştim ama Adel bunun pek iyi bir fikir olmıyacağını söyledi :D Bende durumun ahval ve şeraitinde ona tüm kalbimle hak verdim :D


Bu arada taksilerin neredeyse %70 i şahin evet evet bildiğiniz "Yurdum Şahini" İçine LCD döşeyeninden tut ta camların üstüne otobüslerdeki tutacaklardan koyanını bile gördüm. Ama en komiği heralde arkasına "BlayBoy" Yazdıranıydı. (Mısırlılar "P" harfini okuyamıyor "B" diyolr çok komik :D)

Bu arada şöförlerden girdik madem, bir önceki seksomanyak şöförüm Teamır la aramda geçen dehşetengiz diyalogdan da bahsetmek isterim . Olay 1 ay önce otelden sabah işe giderken yaşandı. Durup dururken başlayan bir diyalogtu:


Teamır: Onur, türk kızları da muhteşem olur ha!
Ben:Baya güzeller (İçimde huyları da güzel olsa diyen bir tebessümle)
Teamır: Peki Sex Normal Turkey? (İşte bu soru benliğimi allak bullak etti :D)
Ben: Tabiki, istediğin kızdan insanca istiyosun hemen veriyo. (İnandı salak :D)
Teamır: Türk dizilerinde görüyorum zaten. Peki neden öyle ya Baaşa (Paşa). Too much sex!(çok fazla sex var :D:D:D:D diyo bu arada yüzünde de kafasının çok kurcalandığını gösteren bir ifade var.)
Ben: Valla ne biliyim Teamır kanımızda var. Sex bir yaşam biçimi Türkiyede :D (Ahh ahh nerdee :D)
Teamır: Nasıl yani sen şimdi uzun süre sex yapmadın mı sağlığın mı bozuluyo.
Ben: Nasıl anlatsam ki Teamır onun gibi bişey (Bu soruyu cevaplarken de mısırdayım,acı bir gülümseme var suratımda)

Neyse ki değişti şöförüm de kurtuldum :D

Ahh ahh mısır. Sen nelere kadirsin :D

28 Kasım 2010 Pazar

Egypt Chronicles Episode 2 - Pert 1 Yer!


Neden Episode 2'den başlıyoruz diye düşünebilirsiniz. Aslında bu Mısır'a ikinci gelişim. 2 ay kaldıktan sonra 15 gün caanım ülkemde geçirdim. Ve yine buradayım. Episode 1'i merak edenler için, kısa bir zaman sonra www.mangasuyu.com'da yaoi manga türünde yayınlıyacağım, duyurulur.

Yazmamın bir nedeni cidden yazmaya değer geneli trajikomik şeylerin başımdan geçmesi. İkincisi ise, suspiciousninjagirl'ün telkinleridir :D.. neyse başlıyalım bakalım nasıl oalcak...

Öncelikle Bir Global Değişken atıyalım ... 1 TL = 4 Mısır Paundu... Bunu akılda tutarak okumaya başlıyabiliriz...

İstanbuldan bindiğim uçak ile dün(27.11.2010) saat 13:30 itibariyle "antigüzide" şehir kahireye indim. Valizim şanssızlığıma yakışır bir şekilde banttan en son çıktı. Nerden anladın derseniz, ben valizi beklerken herkes alacağını aldı ve yaklaşık 10 dakika yanlız başıma bekledim :D.. tam kayıp bürosuna gidecektim ki geldi...

Kahire havalimanı kalsiği olan "valiz sonrası bölümde ölümüne yavşayanlar" segmentine doğru seyirtmeye başladım. Bir yandan da içimden "Şu kısmı atlatayım bir şey istemiyorum" geçiyordu ama halt etmişim... Önce klasik bir durum olan elinde, üstünde arapça birşeyler yazan- ki bunu yazan tosun okuyana kosun bile yazıyor olabilir- tutan birisi yanıma yaklaştı diyaloğu aktarıyorum.

Mısırlı çirkin dolandırıcı bay X: Merhaba ya Baaşa (Baaşa Paşa demek. Mısırlılar "p" ye "b" diyorlar.)
Ben : İstemiyorum !! (Ne söyliceklerini biliyorum çünkü)
Mısırlı çirkin dolandırıcı bay X: Ama bak ben hükümet görevlisiyim pasaportunu görebilirmiyim?
Ben : Göremezsin ! (Çünkü hükümet görevlisi falan değiller. Daha önceki deneyimimden biliyorum ki pasaporta bakıyor ve yanlış kapıdan çıktığımı 50 Paund cezası olduğunu fakat istersem kendisinin bu işi 10 Paunda halledebileceğini söylüyor yersen 10 Paund cepte. )
Mısırlı çirkin dolandırıcı bay X: O zaman taksi lazım mı?
Ben : Hayır şöförüm var.
Mısırlı çirkin dolandırıcı bay X: Hediyelik eşya? (Her şeyi deniyor. Yüz vererek konuşursan 20 Paunda saxo da der en sonunda eminim :D)

Neyse kendilerine çizdikleri adam kafalama hava sahasından çıkıp dış kapıya seyirtiyorum. Kapıdan çıkar çıkmaz akıl alamıyacak derecede çirkin erkeklerden oluşan bir güruh karşılıyor beni. Hepsinin derdi bana taxi çakabilmek. Hepsinin elinde fotokopi bir fiyat tarifesi. Daha önceden biliyorum. Otel ile Hava alanı arası 30 Paund tutuyor. Bu yavşakların en ucuzu 130 Paund :D Bir şey dediğinde de listeyi gösterip napalım tarife böyle diyorlar.

Önce şirketin ayarladığı şöför'ün geleceğini söyleyip sivri sinek taxicileri bertaraf ettim. Sonra menejerimin gönderdiği numaradan şöförü aradım. Diyaloğu aktarıyorum.

Şöför: Alo
Ben: Selam Adel(ismi). Beni havalimanından alıcağınız söylendi.
Şöför: Hayır haberim yok. (İnkarla başlar)
Ben: Menejerini arıyım istiyorsan.
Şöför:
Haaa tamam tamam hatırladım tamam Türkiyeden de mi? (Yan çizer)
Ben: Evet. Nerde bekliyosun nereye geleyim.
Şöför: Baaşa, iskenderiyeye bir işe gitmiştim lastiğim patladı yoldayım. (Normalde ya iskenderiyedeyim dönemedim derler ya da lastiğim patladı. Bu ikisi en klasik yalanlarıdır. Mesela daha önceki şöförüm 1 ayda 10 kere lastiği patlattı :D. Yazık adama... :D:D... ama bu iki klasik yalanı aynı cümlede kullanarak oscar'a daha ilk dakikada aday oldu.)
Ben:
Hee tamam ben beklerim seni.
Şöför: Hayır ya Baaşa.. benim gelmem 3, 4 saati bulur.
Ben: İyi anladım gelmiceksin.. Yarın 8:30 da otelde ol madem.
Şöför: Çok özür dilerim Baaşa , çok çok çok özür dilerim (ingilizcesini yazıyorum.. ay em viri viri viri seari ser " i am very very very sorry sir" ama aksanları anlaşılmıycak derecede bozuk :D)
Ben: Tamam tamam yarın gecikme.

Ne yapalım şöför kolpa çıkınca ben de sivrisinek taksicilere doğru dönüyorum. Ama konuşmayı duydukları için hepsinde "Şimdi Kucağa oturdun" bakışı var. Ama ben yermiyim. Gidip açık eksiltme başlatıyorum. Yani beni çevremdeki bu aç kurtlarla bırakacağına diri diri göse daha iyiydi :D:D:D



Ben: Burdan zamalek adasında kaça götürürsünüz?
Şöför1:130
Ben:Oha
Şöför2:110
Ben:Yok artık
Şöför3:90
Şöför4:
Sen kaç verirsin?
Ben:30
Hepsi Birden:Oha
Ben:Valla taksimetre o kadar yazıyor.
Hepsi Birden:Ama bak tarifede bu kadar yazıyor. (Tarife falan yalan. ha... yok öyle bir şey :D)
Ben:İyi 40 veririm.
Şöför5: 85

Bu şekilde al aşağı ver yukarı 70 e adı Abdüsselam olan bi şöförle anlaşıyorum. Daha aşağı ölseler inmiyorlar.

Taşımacılık yapmaları illegal olduğu için hava alanının dışına kadar yürüyoruz. Yani aslında taksi falan deiller ama bile bile lades diyosun işte napalım...Araba önümüzde beliriyor. 70 model beyaz bir mersedes. Ama beyaz olduğunu daha önce mısır tecrübesi olmayan biri anlamaz. Çünkü hava kirliliği ve pislikten dolayı açık renk her şey kahverengi gözüküyor.

Otele doğru yola çıkıyoruz. İğrenç çakma Gucci gözlüklarini takıyor, hayvan gibi hızlı sürüyor ve ne yazık ki gelişini görmeme ramen engelleyemediğim bir muhabbet başlıyor. Aynen aktarıyorum :

Abdüsselam: Bana para ver.
Ben:Verdim ya 70'i
Abdüsselam:1 dolar daha ver.
Ben: Yok olum para mara.
Abdüsselam:1 dolar da mı yok?
Ben:Yok
Abdüsselam:1 Paund (0.2 cent e düştü) ver.
Ben: Yok olm 70 e anlaştık o kadar. (Ben de artislik yapıyorum ama dağ başında bıraksa beni sıçtım... bi yandan da strateji üretiyorum kafamdan.)
Abdüsselam: İyi sigara ver.
Ben: İyi al.. (Bi tane çıkarıp verdim. Hemen yaktı öyle bir içişi var ki zevkten ölcek şerefsiz :D off türk sigarası güzelmiş.. dedi -bu arada sigara winston light- :D)
Abdüsselam:Pakedi ver.
Ben: İyi al.
Bi paket te ecnebi sigara kaptı ya değmeyin keyfine :D
Abdüsselam:Türkiyede ne iş yapıyosun? Şöför müsün sen de? (Bu kanıya nerden vardı anlamadım)
Ben: Yok mühendisim.
Abdüsselam:Maşallah. Ben rahat vize alabilirmiyim Türkiyeye?
Ben: Alırsın hatta senin gibi adamı cumhurbaşkanı özel davet eder.
Abdüsselam:Yok ya... Peki bi şöför türkiyede ne kadar kazanır?
Ben: Ayda 3000 dolar. (dedim ki içi gitsin şerefsizin :D)
Abdüsselam: Hadi ya.. o zaman ben hemen vize alayım. Yani direk gitcem isticem vercekler ölemi?
Ben:
Tabi canım... özellikle senin gibi bir adam türkiyeye gelsin diye belki uçak biletini bile verirler. Neticede türkiye islam aleminden nitelikli çalışanlar arıyor. Sen de iyi bi şöförsün türkiye seni havada kapar :D..
Abdüsselam:O zaman bana numaranı ver
Ben:Neden?
Abdüsselam:Bu iyiliğini unutamam o yüzden Türkiyeye gelince 1 ay senin şöförün olcam.
Ben: İyi çok teşekkür ederim. Sen çok iyisin Abdüsselam (Ve ismi lazım deil hiç sevmediim hıyar gibi birinin numarasını yazdım bakalım başına neler gelcek :D).

Bu sırada otele geldik. Ben valizleri alıp içeri girdim o da artık nereye gittiyse... Umarım aldığı gazla konsolosluğa gitmemiştir D:..

Etrafıma bakıyorum yeniden 30 katlı gecekondular... Sözümona dediklerine göre kahirenin en lüks semtiymiş burası. Aslında öyle ama işte baya baya pert biyer. Piramidler ülkenin reklam kısmı asıl kısımın öyle mistik öğeler tarihi eser falan hiç alakası yok PERT BİR YER.


Devam edecek.....